Üstün Zeka etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Üstün Zeka etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Nisan 2014 Cuma

Her Çocuk Üstün Yeteneklidir_Dr. Bahar Eriş

     Kitabın ismine baktığınızda nasıl her çocuk üstün yetenekli olabilir ki diyebilirsiniz. Okumaya başladığınızda göreceksiniz ki potansiyelinin keşfedilebileceği bir ortamda olan her çocuk doğru yaklaşımlarla daha da iyi bir noktaya getirilebilir ve potansiyeli ne kadar yüksek olursa olsun uygun koşullara sahip olmayan çocuklar çevre koşulları nedeniyle, fark edilmeden hatta uyumsuz, başarısız olarak nitelendirilerek toplum içinde  kaybolup gidebilirler.
     Üstün zeka kavramı söz konusu olunca ilk aklımıza gelen IQ testleri olsa gerek değil mi? IQ testi Fransa'da 1904 yılında eğitim bakanlığının normal sınıflarda başarısız olan çocukları tespit edip gerekirse o çocuklara özel eğitim vermek amacıyla geliştirdiği bir test ve bu test Alfred Binet tarafından geliştirilmiştir. Binet bunu yaparken zekanın tek bir rakamla ölçülemeyeceğini, bunun insanın boyunu ölçmek gibi bir şey olmadığını ve testin yapıldığı koşulların bile test sonuçlarını değiştirebileceğini özellikle belirtmiştir. Test sonucu düşük olan bireylerin etiketlenmesi gibi bir çok sakıncalı durumla karşı karşıya gelinebileceğinin altını çizmiş ve zaman onu bu konuda ne yazık ki haklı çıkarmıştır. Örneğin Amerikalı bir Prof. Lewis Terman Stanford- Binet testini geliştirip standardize etmiştir. Prof. Terman Meksikalılar, İspanyollar ve zencilerinin zekasının düşük olduğunu ve bunun kalıtımsal olduğunu ileri sürmüş ve daha da ileri giderek zeka testleri sayesinde zekaca geri olanların üremesinin engellenerek suç oranının azaltılacağı fikrini ileri sürmüştür. 
 Kitapta toplumda azınlık grubuna mensup ve düşük sosyoekonomik statüye sahip olanların üstün yetenekli tanısını almasının zor olduğu belirtiliyor. Bizim deha olarak nitelendirdiğimiz, bildiğimiz insanların aile hayatına bakıldığında iyi koşullara sahip olduklarına dikkat çekiyor. Bu örnekler arasında piyanistlerimiz Fazıl Say ve İdil Biret var. Onların hayatları ve yeteneklerinin ortaya çıktığı ortamlar ile ilgili ilginç  ve güzel örnekler verilmiş.
    İlk aile ile başlayan bu eğitimin devam etmesi için alınan eğitim ve eğitimi veren kişilerin yeterlilikleri ne olmalı sorusu gündeme geliyor ister istemez. Üstün yetenekli bir çocuğun öğretmeni de üstün yetenekli olmalı mı sorusunu cevaplıyor, yazar. Bu sorunun cevaplanması sırasında Thomas Carruthers'in bir sözünü paylaşıyor. "İyi bir öğretmen yavaş yavaş kendini gereksiz hale getirebilendir."  diyor. Bunu başarabilenler kimlerdir peki? Öğretmenlik konusunda üstün yetenekli olmanın üstün yetenekli çocuklara öğretmenlik için aranması gereken özellik olduğunu ifade ediyor, Dr. Bahar Eriş. Üstün yeteneğin öğretmeni bu çocuğa öğretebilir miyim değil, bu çocuğun öğrenmesine nasıl yardım edebilirim sorusunu soran öğretmendir, diyor. Sadece üstün yeteneğin öğretmeni değil tüm öğretmenler aynı soruyu sormalı kendine, değil mi?
  Duygusal zekanın başarıda ki etkisinin anlatıldığı kısımda Daniel Goleman'ın Duygusal Zeka kitabından bahsediyor(Bu kitabı okumadıysanız muhakkak okunacaklar listesine almanızı tavsiye ederim). Goleman sürekli duygusal olarak stres altında yaşayan bir çocuğun zihinsel yeteneklerinin de eksile bildiğini ve öğrenme kapasitesinin sekteye uğradığını vurguluyor. Bu bilgi bile ülkemizde var olan eğitim sorunlarının kaynağına götürüyor bizi. Sürekli değişen bir eğitim politikası ve bunun çocuklara sınavlarla stres olarak yansıması kaçınılmaz bence. 
  Yapılan bir araştırmada inançların akıllı insanları aptallaştırabileceği çıkarımı elde edilmiş. Çocuklara zekaları için övgüde bulunulduğunda zeki görünmenin hata yapmaktan ve çaba göstermekten daha makbul olduğu mesajını verdiğimizi oysa çocuklara beynin bir kas olduğunu ve çalışarak geliştirilebileceği  mesajının verildiğinde performanslarının arttığının gözlemlendiği ortaya çıkmıştır.(İlgilenenler için bu konuda Özgür Bolat'ın şu yazısına  bakabilirler).  Yapılacak en iyi şeyin çocuklara zorlukları sevmeyi öğretmek, hatalardan heyecan duymalarını sağlamak, çabadan zevk almalarını teşvik etmek ve öğrenmeye devam etmelerini sağlamak olduğunu çalışmayı, çabayı, sebatı, pratiği iyi stratejileri istediğiniz kadar övebileceğinizi belirtiyor Dr. Bahar Eriş.
Diğer bir bölümde otizim, Asperger sendromu, dikkat dağınıklığı ve hiperaktivite ile ilgili veriler okuyucu ile paylaşılıyor. Sınıfta disiplini sağlamak adına hareketsiz olmalarını istediğimiz çocukların bazılarının hareket etmeden öğrenemediklerinin farkında olmayan kaç öğretmenimiz var acaba sorusunu sormadan edemiyor insan kendine. Aileler ve öğretmenler neler yapmalı ve yapmamalı bu konuya da açıklık getiriyor, kitap. Çocuklarımızın duygularını göz ardı etmenin, çocuklarımıza karşı çok gevşek davranmanın ve çocuğunun duygularını hiçe saymanın başarısız yaklaşımlar olduğunun altı çiziliyor. Outliers (Çizginin Dışındakiler) kitabında ki 10000 saat kuralından bahsediyor. Yine eklemek isterim ki bu kitabı da mutlaka okumalısınız. Bir konuda 10000 saat çalışırsanız o konuda uzman olacağınızdan bahsediyor. Ayrıca şu anda okullarımızda uygulanan uzun yaz tatilli sistemin aslında nasıl eşitsizlik getirdiğini buna alternatif getirilen eğitimi ve başarısını da anlatıyor o kitap.
 Son kısımda ise kaynaklar, bu konuda izlenebilecek filmlerin listesi paylaşılmış. Çoklu zeka göz önüne alındığında farklı öğrenme şekillerimiz olması doğal. Bu konu ile ilgi yazılan bu kitabın sonunda film önerilerini görünce çok hoşuma gitti. Okumaktan değil de izlemekten hoşlananlara da hitap eden bir bölüm olmuş. Aslında o kadar çok altını çizdiğim söz ve bilgiler var ki hepsini yazsam kitabı yazmam gerekecek. En iyisi bu konulara ilgi duyuyorsanız bu kitabı mutlaka okuyun. İyi okumalar...