kitap önerileri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kitap önerileri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Mayıs 2017 Perşembe

Anne Beynim Aç_Bahar Eriş

Kitap tavsiyesi





"Anne karnım aç" dediğini çok duyduk çocuklarımızın da beynim aç dediğini hiç duymamıştık. Nedir  ki bu beyin açlığı diyorsunuz şimdi siz değil mi? Her Çocuk Üstün Yeteneklidir kitabının yazarı Bahar Eriş'in ikinci kitabı "Anne Beynim Aç", akıcı diline ek olarak tam da benim sevdiğim gibi bilimsel bilgilerle desteklenmiş bir kitap. Öncelikle üç tür bağdan bahsediyor kitapta: Göbek bağı, kalp bağı ve beyin bağı. Bu üç bağ ile bağımlılıktan bağlılığa giden ilişki nasıl? Beyin bağının önemini nedir ve nasıl kurulur gibi soruların cevaplarını buluyorsunuz kitapta.

Tabi bu bağın kurulmasında bazı faktörler belirleyici oluyor. Örneğin çocuğunuzla aranızda nasıl bir bağlanma var? Güvenli mi, kaygılı mı yoksa kaçınmacı mı? Anne baba olarak hepimizin bir stili var. Bunu da uzmanlar otoriter, müsamahakar, ihmalkar ve dengeli olmak üzere dört gruba ayırmışlar. Detayları kitapta verilen bu gruplandırmalara bakıp öncelikle sınıfınızı öğrenmelisiniz. Çünkü beyin bağı kurmak için önce siz aynanın karşısına geçmelisiniz diyor, Bahar Eriş.

Tüm bunları belirledik, peki bağ kurmasak olmaz mı? Neden önemli ki bu bağ, diyebilirsiniz. Dediğinizi varsayıyorum ve kitapta bahsedilen ve beni çok etkileyen şu kısmı sizinle paylaşmak istiyorum: Roma İmparatoru Frederick II, çocuklarla hiç konuşulmasa bile zamanı gelince konuşabilecekleri konusunda bir tahminde bulunup sonra bunu test etmiş. Nasıl mı? Onlarca çocuk, kendileriyle kesinlikle konuşmama emri almış hemşireler tarafından büyütülmüş. Sonuçta ne olmuş dersiniz? Konuşmayı öğrenmeyi bırakın, bu çocukların hepsi küçük yaşta ölmüş.  Buna benzer başka bir araştırma daha okumuştum ama şimdi nereden okuduğumu hatırlayamıyorum. Yalnız orada da yetimhanedeki bebeklerden bir kısmı sürekli ölüyor ve araştırınca görüyorlarki ölenler kapıdan uzak kimsenin ilgi göstermediği çocuklar. Yatakların düzenini tüm çocukların eşit ilgi görebileceği biçimde yeniden düzenleyince ölümlerin ciddi şekilde azaldığını görüyorlar. Tüm bunlar ne söylüyor bize? Çocukların karnını doyurmak kadar önemli sevgi ve ilgi. Kitapta, hayvanlar tarafından yetiştirilen çocukları örnekleri veriliyor. 3 yaşında iken alkolik  anne ve babası  tarafından terk edilen bir çocuğun 8 yaşına kadar köpeklerle yaşadıktan sonra bulunup yoğun bir şekilde tedavi edildiğinde 30 yaşında ancak 5 yaşındaki bir çocuk kadar konuşabildiği gözlemleniyor. Tüm bu çalışmalar  gösteriyor ki bahsi geçen bu bağlar yaşamsal bir önem taşıyor.

Beni en çok etkileyen diğer bir bölüm ise Japonya'da yapılan bir anaokulundan bahsedilen kısım. "Hiperaktivite, bir mimari tasarım bozukluğu olabilir mi?" diyor, yazar. Belki de öyle. Bu okulda olan ama bizim okullarımızda olmayan özellikleri, tasarlanırken göz önüne alınan verileri okuyunca insana verilen değeri görmemek imkansız.

Hayatın temel amaçlarından biri mutlu olmak, mutlu bireyler yetiştirmek. Peki sadece duruşunuzu değiştirerek bile mutluluğa doğru bir adım attığınızı biliyor musunuz? Bu konu ile ilgili çok güzel bilgilerin verildiği bir bölüm var ki açıp arada okuyunca bile bedeninizi mutluluk makinesine dönüştürmeniz mümkün olabilir.
Son favori bölümüm ise ergenlerden bahsedilen kısım. Ergenlik döneminde ne oluyor da işler zorlaşıyor, düşündünüz mü hiç? Ben bu kitabı okuduktan sonra bir de Dr. Kerem Dündar'ın TED konuşmasında bunu duydum ve öğrendim ki bu durum, frontal korteks adı verilen ve planlama, mantık yürütme, karar verme, görevleri organize etme, bilinç gibi işlerden sorumlu olan bir bölümün ergenlikte bir değişim geçiriyor olması ile ilgili. Ergenlikte beyindeki gri madde kalınlaşıyor ve bu gri madde beynimizin entelektüel kısmını yönetiyor. Tam da bu dönemde gri maddeler önce çoğalıyor, sonra da hızla budanıyor diyor, kitapta. Bu ne demek o dönem ergenin kullandığı bağlar güçleniyor, kullanmadıkları ise yok oluyor. Yani bu dönem zorlu olduğu gibi kritik bir dönem de aslında. Ne yapmalıyız diyorsanız, kitabın bu bölümünde verilen tavsiyelere bir göz atmalısınız.

Her bölümü ayrı güzel bir kitap ben sadece benim ruhuma hitap eden kısımlardan bahsettim size. Umuyorum hepimizin çocukları ile güçlü beyin bağları kurabildiği, beyinlerindeki açlığı giderebildiği güzel günler hepimizin olsun. Güzel okumalar...

Artık her yazının sonunda bir gelenek olduğu. Kadrajıma takılan güzellikler sizin de ruhunuzu beslesin. Sevgiyle kalın...



motheroflittlegirls


Anne beynim aç


motheroflitllegirls











10 Ocak 2017 Salı

Beni Ödülle Cezalandırma _Özgür Bolat


Merhaba,
O kadar üzücü olaylar yaşıyoruz ki ülke olarak insanın içinden gelmiyor yazmak, paylaşmak.  Ama inadına okumak, yazmak ve paylaşmak gerek. Hele de belirsizliklerin çok olduğu bir zamanda çocuk yetiştiriyorsanız. Bugün tamda çocuk yetiştirenlere hitap eden bir kitabı sizinle paylaşmak istiyorum. İster öğretmen olun isterseniz ebeveyn okuyunca göreceksiniz ne çok hata yaptığınızı. Özgür Bolat'ın gazetedeki yazılarını zaten her perşembe takip ediyordum ama kitabı çıkınca bir süre almak istemedim, hayal kırıklığına uğramaktan korktuğum için. Eğitimde Değişim Konferansları'na katıldığımızda sevgili arkadaşım Sibel hediye aldı kitabımı. Ben de hem kitabı imzalatma hem de fotoğraf çekinme şansına sahip oldum bu sayede. Kabalıkta acele edince ışık pek olmamış ama olsun. Bu anıda burada dursun.
Gelelim kitabımıza. Kitap çok akıcı bir dil ile yazılmış. Benim tam da sevdiğim gibi içinde bilimsel deneylerle desteklenmiş bilgiler verilmiş. Her bölüm sonunda o bölümdeki bilgiler özetlenmiş. Sorunların ortaya konulduğu uzun bir kısımdan sonra çözümlerin de verildiği kısım ile kitap sonlandırılmış. Peki kitap ne diyor derseniz, ödül ile cezanın aynı olduğunu ikisinin de aslında işe yaramadığını bunun yerine konulması gerekenin ne olduğunu özenle anlatıyor. Hatta inanmayacaksınız belki ama mutluluğun formülü bile verilmiş kitapta. Mutluğun temelinde güven var diyor, yazarımız. Güveni sağlayan hormon oksitoksin ve oksitoksini salgılatan da ilişkilermiş. Yani bir insanın sosyal ilişkileri ne kadar güçlü ise o kadar mutlu ve huzurlu olurmuş. O halde ne yapıyoruz? Bol bol sosyalleşiyoruz. 
Kitaptaki diğer ilgimi çeken konulardan biri 'Bilişsel Çelişki Kuramı'. Bu kuram Leon Festinger isimli bir psikolog tarafından geliştirilmiş. Ne diyor bu kuram derseniz: Bir kişinin kendisiyle ilgili  bir tutum geliştirdiği an, o tutumla tutarlı davranış sevgiler diyor. Tutum ile davranış uyuşmazsa kişi bilişsel çelişki yaşarmış. Farkında olmadan yaptığımız bazı seçimlerde beynimizin bu tür tutarsızlıklardan kaçınmak istemesi diye yorumlanabilir.
Diğer ilginç gelen kısım ise "Çocuk nasıl öğrenir?" sorunun cevaplandığı bölüm. Burada bahsedilen şu çalışma çok ilginç geldi bana sizinle de paylaşmak istiyorum. Dr. Victoria Horner bir kutu tasarlıyor. Kutu iki bölümden oluşuyor. Üst bölüm ile alt bölümü bir kapak bağlıyor ve yukarıdaki delikten çubuk sokarak kapağı açabiliyorsunuz. Kapak açılınca da aynı çubuk ile şekere ulaşıp, onu ileriye iterek alt kutunun önünde bulunan ikinci kapaktan şekeri alabiliyorsunuz. Dr. Horner bunu nasıl yapacağını bir şempanzeye ve sonra da 4 yaşındaki çocuklara gösteriyor. Hem şempanze hem de çocuklar sadece izleyerek bunu yapmayı başarıyorlar. Sonra deneyin ikinci kısmına geliniyor (bu kitapta öğrendiğim 2. şey bu tür deneylerde hep deneyin asıl 2. kısmının belirleyici ve önemli). Bu sefer kutunun yapısı değişiyor. Kutu şeffaf yapılıyor ve üst bölüm ile alt bölüm arasındaki bağlantı kapağı kaldırılıyor.Yani yukarıdan çubuk sokmadan direk alttaki kapaktan şekere ulaşabilirsiniz. Peki bu durumda şempanze ve çocuklar nasıl davranıyor dersiniz? Şempanze arada kapak olmadığını fark edip yukarıdan çubuğu sokmanın gereksizliğini anlayıp doğrudan şekere uzanıyor ama çocuklar kutu değişmiş olmasına rağmen çubuğu olmayan kapakçıktan sokmaya çalışıyor.  İyi de tüm bu deney neden ilginç? Neyi gösteriyor ve nasıl oluyor da şempanze bunu yapabilirken çocuklar yapamıyor, diyorsanız kitabı okuyun dermişim :) Tamam, tamam kitabı okuyun tabi ama sonucu söylemem lazım. Nedeni 4 yaşındaki çocuğun henüz soyut düşünememesi. Soyut düşünemediği için mantık yürütemiyor. O halde nasıl öğreniyor? Etrafındakileri izleyerek. Deneydeki şempanze nasıl yapıyor peki derseniz onun nedeni ise şempanzenin yetişkin olması yani soyut düşünebilmesi imiş. 
Evet dediğim gibi baştan sona böyle ilginç deneylerle desteklenmiş bilgiler dolu oldukça faydalı, çözüm önerilerinin de verildiği bir kitap okumak istiyorsanız, bu kitabı tavsiye ederim. 
Son olarak güzel kampüsümüzde çektiğim bir kaç fotoğraf ile veda ediyorum size. En kısa zamanda yazabilmek ve yeni yılda hepimizin mutlu, sağlıklı ve huzurlu kalabilmesi dileğiyle...









25 Nisan 2014 Cuma

Her Çocuk Üstün Yeteneklidir_Dr. Bahar Eriş

     Kitabın ismine baktığınızda nasıl her çocuk üstün yetenekli olabilir ki diyebilirsiniz. Okumaya başladığınızda göreceksiniz ki potansiyelinin keşfedilebileceği bir ortamda olan her çocuk doğru yaklaşımlarla daha da iyi bir noktaya getirilebilir ve potansiyeli ne kadar yüksek olursa olsun uygun koşullara sahip olmayan çocuklar çevre koşulları nedeniyle, fark edilmeden hatta uyumsuz, başarısız olarak nitelendirilerek toplum içinde  kaybolup gidebilirler.
     Üstün zeka kavramı söz konusu olunca ilk aklımıza gelen IQ testleri olsa gerek değil mi? IQ testi Fransa'da 1904 yılında eğitim bakanlığının normal sınıflarda başarısız olan çocukları tespit edip gerekirse o çocuklara özel eğitim vermek amacıyla geliştirdiği bir test ve bu test Alfred Binet tarafından geliştirilmiştir. Binet bunu yaparken zekanın tek bir rakamla ölçülemeyeceğini, bunun insanın boyunu ölçmek gibi bir şey olmadığını ve testin yapıldığı koşulların bile test sonuçlarını değiştirebileceğini özellikle belirtmiştir. Test sonucu düşük olan bireylerin etiketlenmesi gibi bir çok sakıncalı durumla karşı karşıya gelinebileceğinin altını çizmiş ve zaman onu bu konuda ne yazık ki haklı çıkarmıştır. Örneğin Amerikalı bir Prof. Lewis Terman Stanford- Binet testini geliştirip standardize etmiştir. Prof. Terman Meksikalılar, İspanyollar ve zencilerinin zekasının düşük olduğunu ve bunun kalıtımsal olduğunu ileri sürmüş ve daha da ileri giderek zeka testleri sayesinde zekaca geri olanların üremesinin engellenerek suç oranının azaltılacağı fikrini ileri sürmüştür. 
 Kitapta toplumda azınlık grubuna mensup ve düşük sosyoekonomik statüye sahip olanların üstün yetenekli tanısını almasının zor olduğu belirtiliyor. Bizim deha olarak nitelendirdiğimiz, bildiğimiz insanların aile hayatına bakıldığında iyi koşullara sahip olduklarına dikkat çekiyor. Bu örnekler arasında piyanistlerimiz Fazıl Say ve İdil Biret var. Onların hayatları ve yeteneklerinin ortaya çıktığı ortamlar ile ilgili ilginç  ve güzel örnekler verilmiş.
    İlk aile ile başlayan bu eğitimin devam etmesi için alınan eğitim ve eğitimi veren kişilerin yeterlilikleri ne olmalı sorusu gündeme geliyor ister istemez. Üstün yetenekli bir çocuğun öğretmeni de üstün yetenekli olmalı mı sorusunu cevaplıyor, yazar. Bu sorunun cevaplanması sırasında Thomas Carruthers'in bir sözünü paylaşıyor. "İyi bir öğretmen yavaş yavaş kendini gereksiz hale getirebilendir."  diyor. Bunu başarabilenler kimlerdir peki? Öğretmenlik konusunda üstün yetenekli olmanın üstün yetenekli çocuklara öğretmenlik için aranması gereken özellik olduğunu ifade ediyor, Dr. Bahar Eriş. Üstün yeteneğin öğretmeni bu çocuğa öğretebilir miyim değil, bu çocuğun öğrenmesine nasıl yardım edebilirim sorusunu soran öğretmendir, diyor. Sadece üstün yeteneğin öğretmeni değil tüm öğretmenler aynı soruyu sormalı kendine, değil mi?
  Duygusal zekanın başarıda ki etkisinin anlatıldığı kısımda Daniel Goleman'ın Duygusal Zeka kitabından bahsediyor(Bu kitabı okumadıysanız muhakkak okunacaklar listesine almanızı tavsiye ederim). Goleman sürekli duygusal olarak stres altında yaşayan bir çocuğun zihinsel yeteneklerinin de eksile bildiğini ve öğrenme kapasitesinin sekteye uğradığını vurguluyor. Bu bilgi bile ülkemizde var olan eğitim sorunlarının kaynağına götürüyor bizi. Sürekli değişen bir eğitim politikası ve bunun çocuklara sınavlarla stres olarak yansıması kaçınılmaz bence. 
  Yapılan bir araştırmada inançların akıllı insanları aptallaştırabileceği çıkarımı elde edilmiş. Çocuklara zekaları için övgüde bulunulduğunda zeki görünmenin hata yapmaktan ve çaba göstermekten daha makbul olduğu mesajını verdiğimizi oysa çocuklara beynin bir kas olduğunu ve çalışarak geliştirilebileceği  mesajının verildiğinde performanslarının arttığının gözlemlendiği ortaya çıkmıştır.(İlgilenenler için bu konuda Özgür Bolat'ın şu yazısına  bakabilirler).  Yapılacak en iyi şeyin çocuklara zorlukları sevmeyi öğretmek, hatalardan heyecan duymalarını sağlamak, çabadan zevk almalarını teşvik etmek ve öğrenmeye devam etmelerini sağlamak olduğunu çalışmayı, çabayı, sebatı, pratiği iyi stratejileri istediğiniz kadar övebileceğinizi belirtiyor Dr. Bahar Eriş.
Diğer bir bölümde otizim, Asperger sendromu, dikkat dağınıklığı ve hiperaktivite ile ilgili veriler okuyucu ile paylaşılıyor. Sınıfta disiplini sağlamak adına hareketsiz olmalarını istediğimiz çocukların bazılarının hareket etmeden öğrenemediklerinin farkında olmayan kaç öğretmenimiz var acaba sorusunu sormadan edemiyor insan kendine. Aileler ve öğretmenler neler yapmalı ve yapmamalı bu konuya da açıklık getiriyor, kitap. Çocuklarımızın duygularını göz ardı etmenin, çocuklarımıza karşı çok gevşek davranmanın ve çocuğunun duygularını hiçe saymanın başarısız yaklaşımlar olduğunun altı çiziliyor. Outliers (Çizginin Dışındakiler) kitabında ki 10000 saat kuralından bahsediyor. Yine eklemek isterim ki bu kitabı da mutlaka okumalısınız. Bir konuda 10000 saat çalışırsanız o konuda uzman olacağınızdan bahsediyor. Ayrıca şu anda okullarımızda uygulanan uzun yaz tatilli sistemin aslında nasıl eşitsizlik getirdiğini buna alternatif getirilen eğitimi ve başarısını da anlatıyor o kitap.
 Son kısımda ise kaynaklar, bu konuda izlenebilecek filmlerin listesi paylaşılmış. Çoklu zeka göz önüne alındığında farklı öğrenme şekillerimiz olması doğal. Bu konu ile ilgi yazılan bu kitabın sonunda film önerilerini görünce çok hoşuma gitti. Okumaktan değil de izlemekten hoşlananlara da hitap eden bir bölüm olmuş. Aslında o kadar çok altını çizdiğim söz ve bilgiler var ki hepsini yazsam kitabı yazmam gerekecek. En iyisi bu konulara ilgi duyuyorsanız bu kitabı mutlaka okuyun. İyi okumalar...