kitap tavsiyesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kitap tavsiyesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Temmuz 2017 Salı

Marie Curie : Bir bilimkadınının olağanüstü yaşam öyküsü _Eve Curie

Nobel Ödülü

National Geographic tarafından hazırlanan Genius dizi serisinin ilkinde  Albert Einstein'ın hayatını anlatan 10 bölümlük kısım yayınladı. Bir dehanın hayatına bu kadar yakından bakmak, zaaflarını görmek, başarıya giden yolda yürürken karşılaştığı zorlukları ve içinde yaşadığı dönemin koşullarında onu değerlendirmek izleyiciye bambaşka bir bakış açısı kazandırıyor. Bir dehayı deha yapan şeyin sadece yüksek IQ olmadığını görüyorsunuz. Bitmek tükenmek bilmeyen bir merakları, bu merakın peşinden gitmekten vazgeçmeyen tutkuları ve engeller karşısında yılmayan bir yapıları olduğunu da görüyorsunuz. Peki bunun kitap ile ilişkisi ne derseniz, Marie Curie'nin hayatını merak etmemi sağlayan bu dizi.  
Nobel Ödülü'nü alan ilk kadın olması ve iki farklı alanda (Fizik ve Kimya) Nobel Ödülü alan nadir bilim insanlarından biri olması dışında dizide geçen Marie Curie ve eşi Piere Curie ile ilgili bölüm beni bu kitaba yönlendirdi. En kısa zamanda da Marie Curie'nin kızı Eve Curie tarafından kaleme alınmış bu hayat öyküsünü okuyup bitirdim. 
Özellikle kolay yoldan bir anda istediklerine ulaşmanın pohpohlandığı şu dönemde her gencin okuması gerekli bir kitap. Tıpkı Einstein gibi Marie Curie de dehası dışında çok önemli özelliklere sahip. Günümüzde bir çok insanın sahip olamadığı bir şey. Sebat. Zorluklar karşısında yılmadan yola devam etmek, çözüm odaklı olmak. Hiç bir bahanenin arkasına saklanmadan inisiyatif almak. 
Üniversiteye gitmek istiyorsunuz, imkansızlıklar içindesiniz, annenizi kaybetmişsiniz, maddi imkansızlıklar var. Ablanızın okumasına destek olmak ve sonrasında kendiniz okuyabilmek için bir eve gidip yatılı bakıcılık yapıyorsunuz. Üstelik kızların üniversiteye gitmesinin yasak olduğu bir ülkenin vatandaşısınız ama bu sizi durdurmuyor. Okurken yarı aç yarı tok yatıyorsunuz, hatta açlıktan bayıldığınız zamanlar bile oluyor. Sadece bu kadarını hayal edin ve siz ne yapardınız bir düşünün. Bunlar bir şey değil. Her zamanı ayrı bir mücadele ile geçmiş bir bilim kadınının gerçekten olağanüstü hayat hikayesi bu. Okuyun, okutun ve örnek alın derim.
Sevgiyle kalın...

11 Mayıs 2017 Perşembe

Anne Beynim Aç_Bahar Eriş

Kitap tavsiyesi





"Anne karnım aç" dediğini çok duyduk çocuklarımızın da beynim aç dediğini hiç duymamıştık. Nedir  ki bu beyin açlığı diyorsunuz şimdi siz değil mi? Her Çocuk Üstün Yeteneklidir kitabının yazarı Bahar Eriş'in ikinci kitabı "Anne Beynim Aç", akıcı diline ek olarak tam da benim sevdiğim gibi bilimsel bilgilerle desteklenmiş bir kitap. Öncelikle üç tür bağdan bahsediyor kitapta: Göbek bağı, kalp bağı ve beyin bağı. Bu üç bağ ile bağımlılıktan bağlılığa giden ilişki nasıl? Beyin bağının önemini nedir ve nasıl kurulur gibi soruların cevaplarını buluyorsunuz kitapta.

Tabi bu bağın kurulmasında bazı faktörler belirleyici oluyor. Örneğin çocuğunuzla aranızda nasıl bir bağlanma var? Güvenli mi, kaygılı mı yoksa kaçınmacı mı? Anne baba olarak hepimizin bir stili var. Bunu da uzmanlar otoriter, müsamahakar, ihmalkar ve dengeli olmak üzere dört gruba ayırmışlar. Detayları kitapta verilen bu gruplandırmalara bakıp öncelikle sınıfınızı öğrenmelisiniz. Çünkü beyin bağı kurmak için önce siz aynanın karşısına geçmelisiniz diyor, Bahar Eriş.

Tüm bunları belirledik, peki bağ kurmasak olmaz mı? Neden önemli ki bu bağ, diyebilirsiniz. Dediğinizi varsayıyorum ve kitapta bahsedilen ve beni çok etkileyen şu kısmı sizinle paylaşmak istiyorum: Roma İmparatoru Frederick II, çocuklarla hiç konuşulmasa bile zamanı gelince konuşabilecekleri konusunda bir tahminde bulunup sonra bunu test etmiş. Nasıl mı? Onlarca çocuk, kendileriyle kesinlikle konuşmama emri almış hemşireler tarafından büyütülmüş. Sonuçta ne olmuş dersiniz? Konuşmayı öğrenmeyi bırakın, bu çocukların hepsi küçük yaşta ölmüş.  Buna benzer başka bir araştırma daha okumuştum ama şimdi nereden okuduğumu hatırlayamıyorum. Yalnız orada da yetimhanedeki bebeklerden bir kısmı sürekli ölüyor ve araştırınca görüyorlarki ölenler kapıdan uzak kimsenin ilgi göstermediği çocuklar. Yatakların düzenini tüm çocukların eşit ilgi görebileceği biçimde yeniden düzenleyince ölümlerin ciddi şekilde azaldığını görüyorlar. Tüm bunlar ne söylüyor bize? Çocukların karnını doyurmak kadar önemli sevgi ve ilgi. Kitapta, hayvanlar tarafından yetiştirilen çocukları örnekleri veriliyor. 3 yaşında iken alkolik  anne ve babası  tarafından terk edilen bir çocuğun 8 yaşına kadar köpeklerle yaşadıktan sonra bulunup yoğun bir şekilde tedavi edildiğinde 30 yaşında ancak 5 yaşındaki bir çocuk kadar konuşabildiği gözlemleniyor. Tüm bu çalışmalar  gösteriyor ki bahsi geçen bu bağlar yaşamsal bir önem taşıyor.

Beni en çok etkileyen diğer bir bölüm ise Japonya'da yapılan bir anaokulundan bahsedilen kısım. "Hiperaktivite, bir mimari tasarım bozukluğu olabilir mi?" diyor, yazar. Belki de öyle. Bu okulda olan ama bizim okullarımızda olmayan özellikleri, tasarlanırken göz önüne alınan verileri okuyunca insana verilen değeri görmemek imkansız.

Hayatın temel amaçlarından biri mutlu olmak, mutlu bireyler yetiştirmek. Peki sadece duruşunuzu değiştirerek bile mutluluğa doğru bir adım attığınızı biliyor musunuz? Bu konu ile ilgili çok güzel bilgilerin verildiği bir bölüm var ki açıp arada okuyunca bile bedeninizi mutluluk makinesine dönüştürmeniz mümkün olabilir.
Son favori bölümüm ise ergenlerden bahsedilen kısım. Ergenlik döneminde ne oluyor da işler zorlaşıyor, düşündünüz mü hiç? Ben bu kitabı okuduktan sonra bir de Dr. Kerem Dündar'ın TED konuşmasında bunu duydum ve öğrendim ki bu durum, frontal korteks adı verilen ve planlama, mantık yürütme, karar verme, görevleri organize etme, bilinç gibi işlerden sorumlu olan bir bölümün ergenlikte bir değişim geçiriyor olması ile ilgili. Ergenlikte beyindeki gri madde kalınlaşıyor ve bu gri madde beynimizin entelektüel kısmını yönetiyor. Tam da bu dönemde gri maddeler önce çoğalıyor, sonra da hızla budanıyor diyor, kitapta. Bu ne demek o dönem ergenin kullandığı bağlar güçleniyor, kullanmadıkları ise yok oluyor. Yani bu dönem zorlu olduğu gibi kritik bir dönem de aslında. Ne yapmalıyız diyorsanız, kitabın bu bölümünde verilen tavsiyelere bir göz atmalısınız.

Her bölümü ayrı güzel bir kitap ben sadece benim ruhuma hitap eden kısımlardan bahsettim size. Umuyorum hepimizin çocukları ile güçlü beyin bağları kurabildiği, beyinlerindeki açlığı giderebildiği güzel günler hepimizin olsun. Güzel okumalar...

Artık her yazının sonunda bir gelenek olduğu. Kadrajıma takılan güzellikler sizin de ruhunuzu beslesin. Sevgiyle kalın...



motheroflittlegirls


Anne beynim aç


motheroflitllegirls











4 Nisan 2017 Salı

Şiddetsiz İletişim Bir yaşam Dili _Marshall B. Rosenberg


   Şiddetin günlük hayatın doğal bir parçası olduğu bu günlerde, herkes okumalı dediğim bir kitabı sizlerle paylaşmak istiyorum: Şiddetsiz İletişim. Kitap baştan sona altı çizilesi tespitlerle dolu. Aşağıda yazdıklarım da kitabın tamamında altını çizdiklerim ve en çok etkilendiklerim.

"Hayata yabancılaştıran iletişim şekillerinden biri, bizim değerlerimizle örtüşmeyen davranışlarda bulunan insanları, yaptıklarının yanlış veya kötü olduğunu ima eden ahlakçı yargılarla değerlendirmektir." diyor ve ekliyor suçlama, hakaret etme, küçük düşürme, etiketleme, eleştirme, karşılaştırma ve teşhis koyma davranışlarının hepsi bir yargılama çeşididir. O halde toplumumuza baktığınızda yargılamayan yok gibi. Yazarken teşhis koyarak ben de yargılama yapıyorum aslında şu an.

"Dikkatimiz kendimizin ve diğerlerinin ihtiyaç duyup elde edemediği şeyler üzerine değil; yanlışlık derecelerini belirleme, analiz etme ve sınıflandırma üzerine odaklanır. .Dolayısıyla, eşim ona verdiğim sevgiden daha fazlasını istiyorsa sevgiye muhtaç ve bağımlıdır. Eğer ben onun verdiği sevgiden daha fazlasını istiyorsam o zaman o ilgisiz ve  duyarsız olur."  diyor. Yargılıyoruz, hem de yargılarımız hangi taraftan baktığımıza göre değişiyor. Çünkü biz gözlemlemiyoruz, değerlendirme yapıyoruz. Gözlemleme, işin işine değerlendirme katmadan gördüğümüzü açık ve net şekilde ifade etmek olarak tanımlanıyor. Değerlendirme olduğunda, karşı tarafın bunu bir eleştiri  olarak algılama ihtimali yüksek ve bu da söylediklerimizin duyulmasının önünde duran bir engel oluşturmaktadır. Ancak gözlem ile değerlendirmeyi ayırt etmek gerçekten zor. Bu nedenle kitapta  ikisi arasındaki farklar örneklerle ifade edilmiş.

Kitapta, başkalarının söyledikleri ve yaptıklarının, bizim duygularımızı tetikleyicisi olabileceğini ama asla duygularımızın sebebi olamayacağını belirtiyor ve ekliyor:

"Duygularımız başkalarının söylediklerini ve yaptıklarını  nasıl algılayacağımızı secişimize bağlı olarak uyandığı gibi, o andaki ihtiyaçlarımız ve beklentilerimizden de doğar. "
Olumsuz bir mesaj aldığımızda kendimizi ya da karşımızdakini suçlamak yerine kendi duygu ve ihtiyaçlarımıza veya karşımızdakinin duygu ve ihtiyaçlarını anlamaya yönelmek gibi bir seçeneğimiz olduğunu ve son iki seçeneği iletişimde hayatımızın bir parçası haline getirdiğimizde şiddetsiz iletişim konusunda başarılı olabileceğimizi söylüyor yazar. Duygularımızın temelindeki ihtiyaçlarımızı fark edip ifade edebilmemiz önemli bir aşama ama en çokta biz kadınlar içinde bulunduğumuz toplum ve yetiştirilme koşullarımız nedeniyle başkalarının sorumluluğunu yüklenmeyi en yüce görev olarak görüp kendi ihtiyaçlarımızı görmezden gelmeye meyilli oluyoruz. Kendimizi başkalarının duygularından sorumlu hissediyor ve onları mutlu etmek için sürekli çaba harcamamız gerektiğine ve mutlu görünmezlerse bundan bizim sorumlu olacağımıza inanıp bir şeyler yapmamız gerektiğini düşünüyoruz. Oysa hatırlamamız gereken bir şey var, biz herkesin kapısının önünü süpüremeyiz. Sokağın temiz olmasını istiyorsak herkes kendi kapısının önünü süpürmeli, değil mi?
Hadi bugün  başlayalım, yargılamayan, karşımızdaki sözünü bitirmeden ne söyleyeceğimizi planlamaya başlamadan, sadece gözlemleyerek iletişim kurmaya. Gerçekten duyulmanın ve duymanın tadına varabildiğimiz, şiddet ten uzak, etrafınızdaki güzellikleri fark edebildiğiniz, güzel günler dilerim...






                                     




15 Mart 2014 Cumartesi

Incognito_Beynin Gizli Hayatı_David Eagleman


   Bu kitabı okumaktan çok zevk aldım. Beynimizin bilinmezleri, davranışlarımızın arkasında yatan nedenlerden bahsediyor. O kadar ilginç bilgiler var ki her birini anlatsam kitabı baştan sona yazmam gerekir. Ama yine de en ilginç olan kısımlardan söz etmek istiyorum.
  Beyinde meydana gelen bazı hasarların, tümörlerin ya da farklı hastalıkların tedavisi için kullanılan ilaçların davranışlarında meydana getirdiği davranışlar inanılmaz.
Mesela Charles Whitman adındaki 25 yaşındaki bir genç katliam yapıyor. Kendisi hariç 13 kişiyi öldürüyor ki bu kişilerin içinde eşi de var. Ve bıraktığı not ile güçlü bir şiddet duysu hissettiğini ve bunun için doktora da gittiğini yazıyor. İntihar notunda beyninde bir şeylerin değişikliğe uğrayıp uğramadığını belirlemek üzere kendisine otopsi yapılmasını istiyor.Otopsi sonucunda doktorlar beyninde bozuk para büyüklüğünde tümör buluyorlar. Tümör amigdalayı sıkıştırıyor ve amigdala özellikle de korku ve saldırganlık olmak üzere, duygu mekanizmasının düzenlenmesinden sorumludur. Dolayısıyla Whitman'ın tahmini doğru çıkmış beyninde bir şeyler değişmişti.
Diğer bir ilginç sonuçta Parkinson hastalığıyla ilgili. Hastalık dopamin adı verilen sinirsel ileticiyi üreten beyin hücrelerinin kaybının bir sonucudur. Tedavisi ise, kimi zaman vücuttaki dopamin üretimini artırarak, kimi zaman da dopamin reseptörlerine doğrudan bağlanan ilaçlar kullanarak hastadaki düzeylerini yükseltmeye dayanır. Ancak dopaminin beyinde çifte görev üstlenen bir kimyasal olduğu anlaşılmış. Ve tedavi amaçlı verilen dopaminin bazı durumlarda kumar, aşırı yeme, ilaç ve madde bağımlılığı gibi davranışların ortaya çıkmasına sebep olduğu görülmüştür.
Bunun gibi bir çok ilginç bilgi var kitapta. Bilinçli olarak farkında olmasak da bilinçaltımızın temel amacı türün devamını sağlamak gibi görünüyor. New Mexico'da yapılan bir çalışmada striptiz kulüplerindeki dansçıların aldıkları bahşişin kadınların adet döngüleriyle ilişkili olup olmadığı değerlendirilmişti. Doğurganlığın zirveye çıktığı günlerde dansçılar saatte ortalama 68 dolar bahşiş kazanırken bu ortalama regl dönemlerinde 35 dolara düşmüştü. Siz farkında olmasanız da beyniniz sizin adınıza bazı öncelikler belirliyor. Böyle olunca, özgür irade dediğimiz şeye gerçekten sahip miyiz diye sormadan edemiyor insan.  İnsan davranışlarında etkin olan çevre mi yoksa genetik mi sorusuna da bazı açıklamalar getiriyor. Başta da söylediğim gibi her bir bölümde ayrı şaşırtıcı, ilginç bilgiler var. İnsan davranışlarını anlamak zor, hele böyle karmaşık bir kimyası olduğu gerçeğini göz önüne alınca.
Bu kitaba benzer konulardan bahseden bir de dizi var. İzlediniz mi bilmem Perception. Kitap hoşunuza giderse diziyi de izleyebilirsiniz.
Kitap, yılın en iyi kitabı olarak da nitelendirilmiş kapakta. İyi okumalar o halde...
Son olarak eklemek isterim ki insanı, insan beynini, anlamak zor. Daha da zor olan çocukların ölmeye devam ettiği, savaşların bitmediği bu dünyayı anlamlı kılmak. Che Guevara demiş ki:
Aynı evrende yaşamamalı ÇOCUKLAR ve CELLATLAR
Ya ölmeli CELLATLAR ya da DOĞMAMALI ÇOCUKLAR!!

4 Aralık 2013 Çarşamba

#Blogfırtınası esmeye devam ediyor :Hayatı yeniden keşfedin_jeffrey E. Young








Üniversite yıllarımda görüp, beğenip defterime yapıştırmıştım bu karikatürü. 4. gün için yazmam gereken hayali karakter de burada devreye giriyor. Nasıl mı? Yaşamak için kavga etmeyi öğrenen bu çiftimiz sonunda bu konuda yardım almaya karar verip bir psikologa gidiyorlar. İşte o psikoloğun tavsiye ettiği kitaptan bahsedeceğim size. Ben de okuma fırsatı buldum bu kitabı : "Hayatı Yeniden Keşfedin ". Neden bahsediyormuş ki derseniz, şema terapi ve şema terapi ile sorunlara yaklaşım. Şema terapi psikolojide var olan farklı terapi yöntemlerinin tek başına kullanıldığında karmaşık insan doğasını incelemede ve sorunlarını çözmede yetersiz kaldığının fark edilmesi ile geliştirilen karma terapi yöntemi diyebilirim. Okuyucu olarak anladığım bu. İnsan davranışının altında yatan 11 temel şemayı anlatıyor kitap. Şemanız sizin düşmanınız ve biz de düşmanınızı tanımanızı istiyoruz diyerek hepsini tek tek inceliyor şemaların örneklerle. Ve bunları ortadan kaldırmak için yöntemler, alıştırmalar veriyor. İçindeki uygulamaları yaparsanız  faydalı olacaktır. Ne yazık ki ben bu konuda pek başarılı değilim. Detayları merak edenlere ve psikoloji ile ilgilenenlere tavsiye edilir...