4 Nisan 2017 Salı

Şiddetsiz İletişim Bir yaşam Dili _Marshall B. Rosenberg


   Şiddetin günlük hayatın doğal bir parçası olduğu bu günlerde, herkes okumalı dediğim bir kitabı sizlerle paylaşmak istiyorum: Şiddetsiz İletişim. Kitap baştan sona altı çizilesi tespitlerle dolu. Aşağıda yazdıklarım da kitabın tamamında altını çizdiklerim ve en çok etkilendiklerim.

"Hayata yabancılaştıran iletişim şekillerinden biri, bizim değerlerimizle örtüşmeyen davranışlarda bulunan insanları, yaptıklarının yanlış veya kötü olduğunu ima eden ahlakçı yargılarla değerlendirmektir." diyor ve ekliyor suçlama, hakaret etme, küçük düşürme, etiketleme, eleştirme, karşılaştırma ve teşhis koyma davranışlarının hepsi bir yargılama çeşididir. O halde toplumumuza baktığınızda yargılamayan yok gibi. Yazarken teşhis koyarak ben de yargılama yapıyorum aslında şu an.

"Dikkatimiz kendimizin ve diğerlerinin ihtiyaç duyup elde edemediği şeyler üzerine değil; yanlışlık derecelerini belirleme, analiz etme ve sınıflandırma üzerine odaklanır. .Dolayısıyla, eşim ona verdiğim sevgiden daha fazlasını istiyorsa sevgiye muhtaç ve bağımlıdır. Eğer ben onun verdiği sevgiden daha fazlasını istiyorsam o zaman o ilgisiz ve  duyarsız olur."  diyor. Yargılıyoruz, hem de yargılarımız hangi taraftan baktığımıza göre değişiyor. Çünkü biz gözlemlemiyoruz, değerlendirme yapıyoruz. Gözlemleme, işin işine değerlendirme katmadan gördüğümüzü açık ve net şekilde ifade etmek olarak tanımlanıyor. Değerlendirme olduğunda, karşı tarafın bunu bir eleştiri  olarak algılama ihtimali yüksek ve bu da söylediklerimizin duyulmasının önünde duran bir engel oluşturmaktadır. Ancak gözlem ile değerlendirmeyi ayırt etmek gerçekten zor. Bu nedenle kitapta  ikisi arasındaki farklar örneklerle ifade edilmiş.

Kitapta, başkalarının söyledikleri ve yaptıklarının, bizim duygularımızı tetikleyicisi olabileceğini ama asla duygularımızın sebebi olamayacağını belirtiyor ve ekliyor:

"Duygularımız başkalarının söylediklerini ve yaptıklarını  nasıl algılayacağımızı secişimize bağlı olarak uyandığı gibi, o andaki ihtiyaçlarımız ve beklentilerimizden de doğar. "
Olumsuz bir mesaj aldığımızda kendimizi ya da karşımızdakini suçlamak yerine kendi duygu ve ihtiyaçlarımıza veya karşımızdakinin duygu ve ihtiyaçlarını anlamaya yönelmek gibi bir seçeneğimiz olduğunu ve son iki seçeneği iletişimde hayatımızın bir parçası haline getirdiğimizde şiddetsiz iletişim konusunda başarılı olabileceğimizi söylüyor yazar. Duygularımızın temelindeki ihtiyaçlarımızı fark edip ifade edebilmemiz önemli bir aşama ama en çokta biz kadınlar içinde bulunduğumuz toplum ve yetiştirilme koşullarımız nedeniyle başkalarının sorumluluğunu yüklenmeyi en yüce görev olarak görüp kendi ihtiyaçlarımızı görmezden gelmeye meyilli oluyoruz. Kendimizi başkalarının duygularından sorumlu hissediyor ve onları mutlu etmek için sürekli çaba harcamamız gerektiğine ve mutlu görünmezlerse bundan bizim sorumlu olacağımıza inanıp bir şeyler yapmamız gerektiğini düşünüyoruz. Oysa hatırlamamız gereken bir şey var, biz herkesin kapısının önünü süpüremeyiz. Sokağın temiz olmasını istiyorsak herkes kendi kapısının önünü süpürmeli, değil mi?
Hadi bugün  başlayalım, yargılamayan, karşımızdaki sözünü bitirmeden ne söyleyeceğimizi planlamaya başlamadan, sadece gözlemleyerek iletişim kurmaya. Gerçekten duyulmanın ve duymanın tadına varabildiğimiz, şiddet ten uzak, etrafınızdaki güzellikleri fark edebildiğiniz, güzel günler dilerim...






                                     




0 comments:

Yorum Gönder

Gelin beğendiklerinizi ve beğenmediklerinizi konuşalım...